
İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP İstanbul 38. Olağan İl Kongresi’ni iptal etti ve Özgür Çelik yönetimini görevden uzaklaştırarak Gürsel Tekin, Zeki Şen, Hasan Babacan, Müjdat Gürbüz ve Erkan Narsap’tan oluşan bir heyeti il yönetimi için görevlendirdi.
CHP yönetiminin karara tepkisi ise ‘tanımıyoruz’ şeklinde oldu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı Halk TV canlı yayınında mahkemenin verdiği kararın kendileri için yok hükmünde olduğunu belirterek kararı tanımayacaklarını söyledi.
Görevden uzaklaştırılan Özgür Çelik de kararı tanımadıklarını ve görevlerine devam edeceklerini açıkladı.
Peki muhalefetin mahkeme kararını tanımaması ne anlama geliyor?
Bilindiği gibi Türkiye’de yakın tarihte iktidarın tanımadığı ve uygulamadığı pek çok ulusal ve uluslararası mahkeme kararları oldu.
Can Atalay, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki kararlar iktidar tarafından uygulanmadı.
Yani, iktidarların ‘mahkeme kararını tanımıyorum’ demesinin fiili bir karşılığı var. Ancak muhalefetin mahkeme kararını tanımamasının fiili bir karşılığı -fiili durum yaratılmadıkça- maalesef yok.
Peki muhalefet fiili durum yaratabilir mi?
Yaratabilecekse, aylardır uygulanmayan Can Atalay hakkındaki mahkeme kararını uygulatmak için neden bir fiili durum yaratma yoluna gidilmedi?
Yoksa Can Atalay’a yapılanlar yeterince ‘hukuksuz’ mu bulunmadı?
Örneğin, CHP İstanbul İl Başkanlığına Özgür Çelik’i hukuken ve fiilen devam ettirebilir mi?
Maalesef bu çok mümkün değil.
Şimdi şunu diyenler olacaktır. “Canan Kaftancıoğlu hakkında siyaset yasağı kararı alındığında o günkü CHP yönetimi de bu kararı tanımadığını söylemişti.”
Evet. Böyle bir açıklama yaptıkları doğrudur.
Peki fiiliyatta ne oldu?
CHP’liler siyaseten Canan Kaftancıoğlu’na ‘İstanbul İl Başkanımız’ demeye devam ettiler.
Ancak Gülsüm Hale Özcömert Coşkun İl Başkanlığına vekaleten atandı ve resmi işlemlere o imza attı.
Şimdi gelelim işin siyasi boyutuna. Otoriter rejimlerde ‘mahkeme kararını tanımıyorum’ demek her zaman iktidarların işine yarar.
Çünkü iktidarların hukuk dışına çıkarak fiili durum yaratma güçleri vardır. Muhalefet ise bütün meşruiyetini ve gücünü hukuk içinde almaktan alır.
Bu yüzden dünyanın her yerinde muhalefet, iktidarları anayasal düzene ve hukuka uymaya davet eder.
Hatta bırakın yasal muhalefeti, Türkiye siyasi tarihinde çok çarpıcı bir örnekle bu durumu anlatalım.
Anayasal düzeni cebren değiştirmeye kalkışmak’ suçlaması ile idam edilen THKO kurucusu Deniz Gezmiş ve arkadaşları Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı1 no’lu Mahkemesinde yargılanırken hem mahkemeyi hem iktidarı anayasaya uymaya davet etmişti.
Deniz Gezmiş, Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Ali Elverdi’ye şöyle sesleniyordu:
“İddianamede bizim Anayasa’yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir.
İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı’na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir.”
Bugünkü CHP yöneticileri kendilerini Deniz Gezmiş’ten daha devrimci görüyor olabilir mi? Olabilir tabii, buna bir engel yok.
Ancak, iktidarı devirmek için silahlı mücadele başlatan THKO’lu gençler aslında iktidarın anayasal düzen dışında davrandığını teşhir ederek ‘meşru’ olanın kendileri olduğunu dile getiriyordu.
Bunun dışında ‘mahkeme kararını tanımıyoruz’ demek, bazı genç arkdaşları şüphesiz heyecanlanırabilir ama açılan bu yoldan giden iktidar, yasadışılığı olağan hale getirmek konusunda muhalefete karşı büyük bir koz kazanmış olur.
Heyecanla ve duygusallıkla yapılan kimi açıklamaların olası sonuçlarını düşünmek de gerekiyor.