BİR FESTİVALİN ARDINDAN… –  Ankara Haber

EZGİLERİN DİLE GETİREMEDİKLERİ

Bizim kuşak oraları Yugoslavya olarak bilir. Tito adını da yine bizim yaşımızdakiler hatırlar. Tabii köprünün altından çok sular aktı; Osmanlı’dan bu yana, yakın geçmişinde bile çok hareketli sınırlar çizmiş olan Balkanlar, sonunda “puzzle” gibi parçalandı, küçüldü. Yan yana, iç içe kaç ülke, kaç başkent çıktı aynı topraklardan.

İnsanlarını ayırt etmek zor geldi nedense? Hepsi birbirini andırıyor; hangisi Bosnalı, hangisi Hırvat, hangisi Sırp veya Arnavut? Onlar muhakkak bir kolayını buluyordur, lakin özellikle gençleri ayırmak oldukça güç. Aynı gülüş, boy pos deseniz hepsinin yerinde, hepsi Avrupalı kıvamında modern gençler! Neyse ki aradaki farkı görmek için bir şansımız oldu.

Türkiye’den “Ritim Terapi Grubu” olarak katıldığımız ve bu yıl 24’üncüsü düzenlenen “Kikinda Uluslararası Halk Orkestraları Festivali “FENOK”, Bulgaristan, Romanya, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ’ın genç müzisyen ve folklörcüleri vasıtasıyla o coğrafyayı yakından tanıma fırsatı sundu bizlere. Ekipler sahne aldıkça giysilerinden, saç bağlama şekillerine kadar kendi kültürlerinin detaylarını sergilediler beş gün boyunca. Solist gençlerin, özellikle gür tonlu, gül yüzlü kızların muazzam seslerine hayran olduk doğrusu.  

İsmini ilk kez duyduğumuz Kikinda, Sırbistan’ın şirin bir kasabası. Belgrad’dan iki buçuk saat uzaktaki Sırbistan’ın “Voyvodina” diye anılan bölgesine giderken, yol boyunca ağaçların arasında iki katlı şirin evler ve harika bahçelerden geçtik. Büyük şehirlerin insanın enerjisini nasıl tükettiğini o yollardan geçerken hissettik doğrusu. Tabiata yakınlaştıkça insanın keyfi artıyor. Onca savaş görmüş ama şimdi huzurla kaplanmış topraklar, göz alabildiğine ayçiçek ve mısır tarlasıydı. Tıpkı bizim Trakya gibi.

Kikinda’da Gusle Sanat Akademisi’nde gün boyu süren provaların ardından, akşamki canlı performanslar gösterdi ki, bu ezgiler, bu ritimler bize yabancı değil! Aşinayız bu kültüre! Elbette Balkan ezgileri Trakya’dan giriş yapar, Türkiye’yi dolaşır hiç yabancılık çekmez. Kulağımızdan gönlümüze akar, kıpır kıpır olur içimiz; çoğu zaman neşeli, bazen de buruk… Mutlaka ortak yaşadığımız sevinçlerin, acıların izleri vardır bu duygu yüklü ezgilerde.

Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Romanya, Bulgaristan… Yaşadıkları ortak acıları unutmak istercesine neşeyle çalıp söylediler festival boyunca. Ezgilerin satır aralarına saklanmış buruk geçmiş, savaşlar, çatışmalar, kavgalar, acılar, ölümler!.. Notalarında, birbirlerine sabır dilercesine yükselen içten ezgileriyle, biraraya gelmenin ve sessizce yaraları saran müziğin eşliğinde varolmanın hazzını yaşıyorlardı adeta.

Festivalde ülkemizi türkü ve ritimlerimizle gururla temsil ettik.  Tabii her fırsatta “Burek”lerimizi yemeyi ihmal etmedik. Buralara kadar gelmişken Novi Sad’ı (Yeni Şehir) da gördük. Yol boyunca uzanan Tuna nehri, ufukta yol boylarını takip ederken, mısır ve ay çiçeklerine mavilik ve serinlik katıyordu. Kalesi, müzesi, göğe uzanan gotik kiliseleri derken, asıl merak ettiğimiz Belgrad’a doğru yola çıktık. Yollar dümdüz, İtalya, Hollanda gibi, bisikletle her yere gidebilecek kadar düz.

Belgrad…  Tuna ve Sava nehirlerini birleştiren “Beyaz Şehir”… Tam 44 kez yerle bir edilmiş bezgin, yorgun, kasvetli bir kent… Suskun ve sade, ihtişamını yaşayıp devrini tamamlamış ama dimdik ayakta! Eskiyle yeniyi kaynaştıran, isli, gri, ağır ama hantal sayılmayan binalarında tarihin yoğunluğunu hissettiren vurgular, özelikle Rus ve Gürcü mimarisinin etkileri görülmeye değer. Zamanı durdurmuş, sanki 80’lerde kalmış otellerin, sivil yapıların yanı sıra modern ve klasik tiyatro binaları, zengin müzeleri, bir yandan İtalyan tarzı lüks mağazalar, diğer yanda şahane Viyana kremalarıyla doldurulmuş tatlılar, dünya mutfakları… Bir caddesiyle yüzünü batıya dönmüş, başka bir köşesiyle ağır, kasvetli yapılarıyla geçmişinin gururunu taşıyor. Hepsi de yakışıyordu Belgrad’a!

Her ne hikmetse, “Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur…” şarkısı ortak marşımız olmuş adeta. Müzisyenlerden tutun da sokak çalgıcılarına kadar kim Türk olduğumuzu duysa, hemen bu şarkıyı çalıyor ve mırıldanıyor. Hatta Sırpça versiyonunu bile yapmışlar. Festivale katılan Balkan ülkelerinin tamamı hem coşkuyla söyleyerek hem elindeki türlü müzik aletleriyle çalarak keyifle katıldı bu şarkıya. Novi Sad’da sokak şarkıcıları bizim için çaldılar, biz de keyifle söyledik.

Türkiye, tabii o coğrafya için sadece “Üsküdar’a gider iken” diye bir şarkıdan ibaret değil.. Orta yaş ve üstü Osmanlı geleneğine aşina, etkilerini hala taşıyan, dilden yaşam biçimine kadar benzerliklerle dolu. Bir zamanlar aynı sınır çizgisini taşımaktan olacak, Türkiye’nin toparlayıcı, kaynaştırıcı, katalizör rolünü yadsımıyorlar. Kimbilir, belki de bunlar bizim hissetmek istediklerimiz… Tıpkı müziğin içine işlemiş kadim tınılar gibi, değişmeyen ve hatta ezgilerin dile getiremedikleri kadar derin ve nazenin…

Serebrenitsa’nın yıldönümünün hemen ardından Sırbistan’a gitmek açıkçası zor gelmişti. Lakin yaraları sarmak isteyen kardeşlik ortamını ve hatta Bosna-Hersek müzik grubunu görünce, “Yeter ki yaralar kanamasın” niyetlerimizi usulca terennüm ettik.

Öncelikle geçmişin hapishanesini Gusle Sanat Akademisi yaparak sanat ortamına çevirmiş, ülkesinin kıymetli bestecisi, akerdeon sanatçısı Zoran Starçeviç’e ve bütün bunlara şahit olmamızı sağlayan Birol Ölmez’e, sevgili hocamız Mehtap Üçöz’e teşekkürü borç bilirim.

Ayrıca, Kikinda’da dünyada eşi benzeri olmayan ve her yıl uluslararası sanatçıların katılımıyla yapılmış yüzlerce pişmiş kilden (terra cota) devasa eserlerin bulunduğu“Terra Müzesi”ni ziyaret için tekrar gitmeyi de notlarıma ekledim.

Görmek isteyenler için önemli bir uyarı: Ocak ayından itibaren Sırbistan da vizeyle ziyaretçi alacak. Sonbaharda oralardaki renk cümbüşünü görmek büyük keyif olabilir.

  • Related Posts

    TCG Anadolu’yla Zafer Yolculuğu

    Çanakkale Zaferi’nin 110. yılı etkinlikleri kapsamında hayata geçirilen programa akademik, kültürel, sportif ve teknolojik alanlarda başarı gösteren 350 genç davet edildi. Gençler, hem Türkiye’nin ilk SİHA gemisi TCG Anadolu’yu yakından…

    Muhafazakâr Cruise Gemisi ile Umre Seyahati Başlıyor –  Ankara Haber

    Müslüman seyahatseverlere değerlerinden taviz vermeden seyahat etme imkanları sunan Salam Booking’in tatil, ibadet ve konforu bir arada sunduğu dünyanın ilk muhafazakâr cruise tatili ve Umre deneyimi için geri sayım başladı.…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir